İntegratif Beslenme

İntegratif Beslenme

İntegratif beslenme nedir?

Sağlığın korunması, geliştirilmesi ve kronik hastalıkların tedavisinin desteklenmesi için çeşitli beslenme teorilerini bir araya getirerek kişiye özel beslenme sisteminin oluşturulmasıdır.

Ne yerseniz o’sunuz.

Sağlıklı bir hayatın merkezinde besinler vardır. Her besin tıpkı bir bilgisayar verisi gibi çalışıp hücre ve genlere işlenir. Doğru beslenme aynı bir ilaç gibi sağlığa, morale ve enerjiye katkı sağlar. Fazla kafein veya et tüketen sabırsız ve talepkar olur, dozunda çikolata yiyen, hareketli ve mutlu olur. Kahvaltıda simit, poğaça gibi basit karbonhidrat tüketen hemen ardından dalgınlaşır ve algılaması yavaşlar.

 İlaçlar hastalıkları tedavi etmeyip sadece belirtilerini mi düzeltiyor?

Hatalı beslenme ve stres yönetiminde yapılan hatalar, mikroplar, travmalar (darbeler) hastalıklara yol açar. Maalesef enfeksiyonlar (mikroplarla oluşan hastalıklar) dışında can sıkan pek çok hastalık için mevcut olan tek tedavi yöntemi sadece belirtilerin tedavi edilmesidir (Semptomatik tedavi). Habis tümörler, temel hipertansiyon ve diğer kalp-damar hastalıkları, grip, migren, eklem iltihabı, astım, şeker ve benzerleri. İlaçlar yüksek şekeri, tansiyonu düşürür, hızlı çarpan kalbi yavaşlatır, romatizma, lupus gibi otoimmün hastalıklarda savunma sistemini baskılar ama hastalığın sebebi hala durduğu için hastalık ilerlemeye ve uzun süreli ilaç kullanımına bağlı yan etkiler ortaya çıkmaya başlar. Kronik yani uzun süren (çoğu zaman bir ömür boyu) hastalık olarak adlandırılırlar. En basit semptomatik tedavi ağrı kesicidir. Sadece beynin ağrı merkezini baskılar, ağrının asıl nedenini tedavi etmez. Ameliyatlar ise her şeyden önce vücut bütünlüğünü bozar. İnsanlara sürekli ilaç kullanımından başka seçenek sunmayan, tam şifayı vadetmeyen bir tedavi gerçekten tedavi midir?

Kronik hastalıklarda tam iyileşme mümkün mü?

Hastalığa yol açan besinsel, çevresel, ruhsal, genetik, yaşam tarzına bağlı olumsuz faktörler düzeltilirse pek çok hastalık için tam şifa mümkündür. Bu alandaki uygulamalar integratif tıp (geleneksel ve tamamlayıcı tıp) kapsamındadır ve iyileşmez denilen çok önemli hastalıkların tedavisinde şaşırtıcı ve umut verici iyi sonuçlar alınmaktadır.

Bu uygulamalarda insanlar şikayetler, belirtilerden ziyade hastalığın altında yatan kök nedenler ile ele alınır. Bir durum pek çok farklı sebebe bağlı olabilir veya bir sebep bir çok farlı soruna yol açabilir. Kişi hormonal, bağışıklık, enerji, detoks, sindirim sistemi ile ele alınırken kişiye özel tedavi planlanır. Kişinin kendi tamir  ve iyileşme mekanizmaları uyarılarak (akupunktur, nöralterapi, hipnoz, hacamat vb), yan etkisiz ve kalıcı iyileşme sağlanır. Beslenme yine kişiye özel kalıcı şekilde düzenlenir, eksikler takviye edilir.

Sorunun düzelmesi ve bir daha ortaya çıkmaması için, sağlıklı bir hayat için yaşam tarzında kalıcı değişiklikler yapmaya yönelik eğitimle süreç tamamlanır.

Nasıl beslenmeli?

1-Beynimizin %80’i su olduğundan doğru beslenmede ilk kural yeterli sıvı almaktır. Hafif bir su kaybı bile vücutta stres hormonunu arttırır. Huzursuz olursunuz, hafıza sorunları, kilo artışı olur. Sıvı kaybı cildinizi yaşlı ve kırışık gösterir.

2- İyi yağları arttırıp, kötü yağları azaltmalıyız. . Yağlarla ilgili yanlış algılar vardır. Yağın her türlüsü kötü zannediliyor. Ancak vücudumuzun ve beynimizin yağa ihtiyacı vardır. Beyin katı dokusunun %60’ı yağdır. Beynimizdeki sinir hücrelerimizin çalışmak için iyi yağlara ihtiyacı var. Sinir hücrelerinin etrafındaki zar yağ katmanıdır. Trans-yağlar en kötü yağlardır, kimyasal olarak üretilirler. Margarin, patates cipsi ve kek ürünlerine raf ömrü uzatmak için trans yağlar eklenmektedir. Doymamış yağlar ise, sağlık için çok önemlidir ve bilinenin aksine kolesterolü düşürürler. Avokado, zeytinyağı, badem ve somon palamut balıkları doymamış yağ içerir. Bu yağ oranları vücutta düşükse dikkat eksikliği, depresyon ve Alzheimer hastalığı riski artar.

3-Şeker tüketimini kısıtlamalıyız. Şeker tüm bilinen zararlarının yanında kalp hastalığı, kilo artışı, felç riskini arttırır. Epilepsi hastalığında nöbet artışına neden olur. Etiketlerinde direk olarak şeker yazmamasına rağmen makarna sosu, salata sosu, ketçap, fıstık ezmesi, başta ekmek olmak üzere tüm unlu mamüller, krakerler ve alkol de şeker içerir. Laktoz, maltoz, glikoz, malt şurubu, sorbitol ve früktoz gibi isimler altında içerik eklenmiş gıdalar da şeker içeriyor demektir. Bunun yanında meyveler ve meyve suları da şeker içeriklerinden dolayı ölçülü tüketilmelidir.

4- Kafeini ölçülü tüketmeliyiz. Çay, kola, çikolata ve enerji içecekleri de kahve gibi kafein içerir. Fazla tüketilen kafein sıvı kaybı yapar, beyne kan akışını azaltır. Beynimiz sağlıklı düşünemez ve erken yaşlanır. Kafein uykuyu olumsuz etkiler, gergin ve sinirli hissettirir.

5-Tuz tüketimini azaltıp potasyum tüketimini artırmalıyız. . Tuz iyi bir sodyum kaynağıdır. Ancak rafine tuzlar sadece sodyum kaynağıdır. Sodyum artışı da kilo artışı, insülin direnci ve hipertansiyona neden olur. Ateroskleroza yol açtığından dolayı kalp damar ve beyin hastalıklarından ölüm riskini artırır. Zengin potasyum kaynakları muz, ıspanak, kavun, kivi, kuru fasulye, domates, portakaldır.
6-Yüksek antioksidan içeren ve beyin için yararlı besinler tüketmeliyiz. Antioksidanlar yaban mersini ve üzüm gibi mor renkli meyvelerde, yeşil yapraklılarda bolca bulunur. Ayrıca Antioksidan içeren besinler felce karşı önleyicidir, hafızayı güçlendirir, karın yağlarını eritir, kolesterolü düşürür ve şekeri dengelerler.